SANAL ÂLEM, SOSYAL MECRA VE TÜRK GENÇLİĞİ

SANAL ÂLEM, SOSYAL MECRA VE TÜRK GENÇLİĞİ

Son zamanlarda hızla büyüyen sosyal ortamlar ve sözde arkadaşlık siteleri ahlaki, sosyolojik, kültürel ve psikolojik açıdan tam bir pislik yuvası ve vakit çalan yerlerdir. Şaayet Türk gençleri bu ortamlardan kurtulmazsa, ünlü olmak, kendini birilerine ispatlamak ve bu ortamları faydalı kullanmak yerine vakit öldürmek için hareket ettiği zaman bu gidiş, çok değil 20 yıl sonra tam bir felaket olacaktır. Bu ortamlarda affınıza sığınarak ve altını çizerek söylüyorum birbirine yavşayan, her türlü ahlaksızlığı yapan, tek amacı cinsel içgüdülerini tatmin etmek olan mahluklar ileride oluşacak aile sorunları ve toplumsal yozlaşmanın baş etkenlerinden olacaktır bu sorunlar gözle görülebilecek kadar büyük durumdadır. Gelelim işin bilimsel yanına, Türkiyede Nüfusun %67’sini oluşturan 54.3 milyon internet kullanıcısı,

Nüfusun %51’ini oluşturan 51 milyon aktif sosyal medya kullanıcısı,

Nüfusun %54’ünü oluşturan 44 milyon aktif mobil sosyal medya kullanıcısı var.

Peki sosyal medyada ne kadar vakit harcıyoruz?

We Are Social ekibinin bu yıl yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de de sosyal medya kullanımı bir hayli fazla. Rapora göre Türkiye nüfusunun yüzde 60’ı (yaklaşık 48 milyon kişi), her gün ortalama 3 saat 1 dakikasını sosyal medya kullanarak geçiriyor. Ayrıca nüfusun büyük bir kısmı da günde 7 saatini internette geçiriyor. Sanal alem haddinden fazla ve gereksiz kullanıldığı zaman insanı; robotlaştıran, hazıra alıştıran, yozlaştıran, monotonlaştıran, milli ve kültürel değerleri yerle bir eden bir ortama dönüşmektedir. Çağımızda teknolojinin hızla gelişmesi, sosyal medyanın bilinçsiz kullanımı ve dijital araçların yaygınlaşmasıyla birlikte teknoloji bağımlılığı şekil değiştirerek hayatımıza “E-hastalıklar” olarak bilinen bazı olumsuzlukları taşıdı. İnternet kullanım alışkanlıklarımıza göre faklılık gösteren bu yeni hastalıklar bireylerde nomofobi, siberhondrink ve facebook depresyonu gibi değişik şekillerde ortaya çıkıyor Çağın hastalığı olarak da nitelendirilen bu hastalıklar daha çok çocuklarda ve gençlerde görülüyor ve gelişimlerini olumsuz yönde etkiliyor. E-hastalıklar kişilerde kaygı, korku, huzursuzluk gibi duygular yaratırken, nefes darlığı ve baş dönmesi gibi birtakım fizyolojik yan etkilere de yol açabiliyor. Teknolojinin aşırı kullanımıyla görülen bu yeni hastalıklardan nomofobi; cep telefonuyla iletişim halindeyken bu bağlantının kesilmesiyle ortaya çıkar. Kişi karşı taraftan haber alamaması durumdan korku ve panik halindedir. Paniklediği için de nefes darlığı ve baş dönmesi gibi belirtiler gösterir. Sadece iletişimin kopması değil, aynı zamanda bireylerin internetteki son gelişmeleri takip edememe ve bir şeyleri kaçırmış olma kaygısı da günümüzde sık rastlanan bir durumdur ve bu fomo olarak adlandırılır. Bireyler gelişmeleri kaçırdıklarını düşündüklerinde kaygı duyarlar. Günümüzde sıkça karşılaştığımız bir diğer sorun “Stalking” ya da ‘’Stalklama’’ olarak bilinen, başkaları hakkında bilgiye (çalıştığı, okuduğu, gezdiği yerler gibi) kişinin isteği dışında ve ona hissettirmeden ulaşmak anlamına gelen yeni nesil bir teknoloji hastalığıdır. Bunlar başlıca hastalıklardan sadece bir kaçıdır. Benim dikkatimi en çok çeken diğer bir hastalık türü ise Amerikan Psikologlar Derneği'nin yaptığı araştırmalar doğrultusunda; sürekli kendi fotoğrafını, yemek masasını (yediklerini içtiklerini) mallarını, gittiği/gezdiği mekanları paylaşmanın psikolojik bir rahatsızlık olduğunu açıkladı. Bu ruhsal rahatsızlığın sebepleri;

-Üstünlük duygusu,

-Empati Noksanlığı,

-Kendini Özel Zannetme,

-Beğenilme İhtiyacı,

-Hayranlık beklentisi olarak açıklanmıştır.

Sosyal medya ve sanal alem doğru kullanıldığı zaman gerçekten çok büyük ve mucizevi bir yerdir. Peki sanal alemi nasıl faydalı hale getirebiliriz ? Çoğu kez dillere pelesenk olan söylemler derinlemesine düşünülmez. İnternette bilmeden, başını sonunu hesap etmeden yapılan şeylerden genellikle zarar görülür. Denilebilir ki bilince giden yol; öğrenmekten, düşünmekten, sorgulamaktan ve farkında olmaktan geçer. Cevaplarını düşünmek yol gösterici olacaktır.


Neler Yapılabilir?


Aileler bilinçli internet kullanımı noktasında bilgilenmeli.


İlköğretim müfredatına “Bilişim Şuuru” dersi konulmalı.


Türkiye genelinde bütün okullarda veliler ile birlikte bilinçlendirme faaliyetleri yürütülmeli.


STK’lar bu konuda daha fazla sorumluluk alıp, bilinçli internet kullanımı noktasında projeler üretmeli.


Aynı şekilde üniversiteler bu konuda projeler geliştirmeli.


“İnternete Özgürlük” diyenlerin "İnternette Saygı" kavramını da öncelemeleri gerekir. Bu kavramlar; internet ortamında insan haklarına saygılı davanışlar sergilenirse anlam kazınır.


Gerçek hayatta işlendiğinde cezai yaptırımları olan suçların sanal dünyada işlenmesine izin vermek hukuka aykırılık olur. Bu noktada kendini sorumlu hisseden her birey, kurum ve kuruluş her şeyden önce şu soruyu sormalıdır: Bilinçli internet kullanımı ve güvenli bir internet ortamı için biz neler yapabiliriz?


Aynı şekilde yazılı ve görsel medyaya da büyük görevler düşüyor. Bilinçli ve insan haklarına önem verilen bir internet kullanımının ön plana çıkarılması konusunda görsel ve yazılı medya da farkındalık oluşturacak yazılar, haberler yayınlamalıdır. Site erişim engelleme kararları eleştirilebilir, eleştiri kadar bunun neden öyle olduğunu da ortaya koymak önemlidir. Yalan haberlerin sonu gelmez, bizler doğrusu ne demedikçe!

Yorumlar